ATALARIMIZ VE BİZ…

Kars DOLUNAY Derneğ Engelliler Birim Başkanı FAruk OCAK
Batı daima Batı idi. Batı Fransa ve Alman idi. Batı Enver paşayı aldattı.
Yoksa kış ortasında Enver paşanın Sarıkamış’ta ve Kafkaslarda işi ne idi? Ve sonuç yüz binlerce şehit... Cumhuriyeti kuranları da İngilizler ele aldı. Altı yüzyıllık devleti kuranlar kovuldu. Ve Ortadoğu petrolleri bütün zenginlikleriyle İngilizlere hediye edildi. Peki Batı kimdi? Batı, kıyıcılıktan ve kayırıcılıktan başka hüneri olmayan kaba nazikler... Biz kendimizi Türklüğün ipiyle de assak, kaba nazikler Türk’ün ipinden korkar. Ölü de olsak, ölümüz bile imparatorluğun bakiyeleri... İmparatorluk Türklüğün gürzünü eline almıştı. Türklüğün gürzü ağırdı ve izleri derindi. Derin izler Batı'nın putlarını tekmelerken, Avrupa şaşkın idi. Kendilerini bozgundan bozguna uğratan Türklüğün güç ve esrarlı kuvvet ne idi? İşte bu sırrı çözmek için Avrupa devletleri birleştiler. Birleşenler kendi zilletleriyle mağlubiyetlerini geçirdikten sonra ihtiyarlayan Osmanlının zaaflarını buldu. Keşfettiği Türklüğün merhameti ve civanmertliğiydi. Avrupalı artık Osmanlıyı çözmüştü. Çözdüğünü savaş meydanlarında değil de, Hürremlerin yatak odasında kazanmıştı. Zavallı bizler, Avrupalı alınmasın diye şimdi imparatorluğun çocukları olduğumuzu bile saklıyoruz. İmparatorluk hazinemizdi ama hazinelerimizi saklıyor ya da yok etmeye ant içiyorduk. Düşmanımız olan Avrupalının putlarını takdis ediyorduk. Putlarını hayranlıkla benimsiyor ve kucağımızda büyütüyorduk. Evet, her yeni kurulan devlet kendinden önce yapılanları bozmakla işe başlar. Kendi varlığını kabul ettirtmek bu şartı ama biz çok aşırı gittik ve atalarımızı hain diye adlandırdık. Hatta Türk olmadıklarını sayıklamaya başladık. Ve Türkçe konuşmadıklarını söyledik. Peki Atatürk Osmanlı medreselerinde okuyup konuştuğu Türkçe değil miydi? Peki Osmanlı harfleriyle yazılan Nutuk Türkçe değil miydi? Aslında aslını inkar eden dalkavuklardı ve devletin sırtından refah elde etmek peşindeydi.
Dalkavuklarla ülkede demokrasi ölmüştü. Ölü demokrasi; siyasetin içinde çöplüklere atıldı. Ömer’in adaletini öldüren siyasetçilerin cüzdanında ne İslam kalmış, ne de cumhuriyetçi Eflatun’un Aristo'su. Halbuki hepimiz demokrasi adına doğacak adaletin hayallerine kapılmıştık. Güya ülkede demokrasi adına demokratik devirler olacaktı. Çünkü bize demokrasinin değerlerine inanmanız gerekir diyorlardı. Ama yaşayarak gördük ki değer dünyası demokratik devirlerini çoktan kaybetmişti. Kaybolan demokrasiyle beraber özgürlüktü. Ve dayanma noktası: eşitlikti. Ama ülkedeki vatandaşların hepsini kapsamayan eşitlik, eşitlik değil ancak dalkavuklara imtiyazdır. Eğer hürriyet kanun tarafından ciddi bir kayıtla uygulanmaya alınmamışsa, söylenen ve söyleneceklerin hepsi yalan olur. Yalan olur çünkü eşitlik diye haykıran dalkavukların hepsi hürriyet ve eşitliği kendileri için isterler. Hür olmak demek her türlü cehaletten ve türlü sefaletten kurtulmak demektir. Gözleri görmeyene güneş ışığı ne ifade eder idi? Daha doğrusu gözleri gören vatandaşa güneş ışığının bir kısmı değil tamamı lazımdır. Açıkçası ve daha doğrusu vatandaşa lazım olan hürriyetin bir kısmı değil, hürriyetin tamamdır. Eğer halk işsiz ise, işsizler kendilerine verilen çalışma hürriyetini ne yapsın. Çalışma hürriyeti verilmiş ama ortada çalışılacak iş yok… Üretici fabrikasız, esnaf sermayesiz olduktan sonra istediğin kadar üreticiye ve esnafa çalışma hürriyeti bahşet neye yarar. Aslında gerçek hürriyet; her vatandaşın kullanabileceği kuvvettir. Yeteneklerimizi verilen hürriyetin hakimiyetinin himayesi altında geliştirirsek, ancak“ Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü gerçekleşmiş olur. Aksi takdirde felçli kişilere kaldırımlarda yürüyebilirsiniz diye kanun çıkartmak yetmez.
Yorumlar